Genetik biliminin hızla ilerlemesinin, hastalıkların genetik temeli ve tedavisi dışında besinler üzerinde de etkisi olmuştur. Bu konu kısaca GDO yani “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” olarak da bilinip medyada geniş yer bulmaktadır. Oldukça hassas bir konu olan GDO’lar, özetle ürün kalitesi ve verimini artırmayı amaçlamaktadır.

 

Domates üzerinde yapılan incelemeler son derece ilginç sonuçlar göstermektedir. Her yıl daha sıklıkla duyduğumuz “domateslerde eski tadın ve kokunun olmadığı”  aslında genetik olarak açıklanmıştır. Yıllarca daha fazla ürün elde edebilmek için seçilen domates türleri aslında daha yoğun tadı ve kokusu olan domates türlerinin sayısını azaltmıştır. Harry Klee önderliğinde Florida Üniversitesi’nde yürütülen çalışmada 398 tür domates incelenmiş ve karşılaştırmalı  bulgular 27 Ocak 2017 tarihinde Science dergisinde yayımlanmıştır. Bu domates türlerindeki genetik değişimler, her türdeki koku tanecikleriyle ilişkisi incelenmiş ve daha güzel koku ve tada yol açan genler ve gen değişimleri belirlenmiştir. İlerleyen dönemde doğal olarak bu gen değişimleri olan türlerin daha sıklıkla üretilmesi, çok daha güzel kokusu ve tadı olan domateslerin marketlerde yerini alması hedeflenmektedir.

 

Genetik yollarla tad ve koku dışında özellikle hedeflenen, bitkileri patojenlere karşı daha dayanıklı hale getirmektir. Bu yolla zararlı kimyasal ilaç kullanımının önüne geçilmesi bir başka önemli noktadır. Bitkileri özellikle virüslere karşı korumayı amaçlayan genetik olarak dizayn edilmiş RNA molekülleri içeren spray kullanımı için çok önemli ilerlemeler yapılmaktadır. Neena Mitter önderliğinde yürütülen çalışma sonuçları 9 Ocak 2017 tarihinde Nature Plants isimli dergide yayımlanmıştır. BioClay olarak adlandırılan toksik olmayan kilden yapılmış nano-maddelerin içerisine konulan RNA moleküllerinin bitkilerde 30 güne kadar etkili olduğu gözlemlenmiştir. Kısacası direkt olarak bitki genetiği değiştirilmeden virüslere karşı spray aracılığı ile koruma sağlanmıştır. Kullanılan BioClay maddesinin de insanlara bir zararı olmadığı bu yöntemin güvenli bir şekilde kullanılabileceğini göstermektedir.

 

Mısır üretimi sırasında oluşan küf mantarları ciddi sağlık sorunları doğurabilmektedir. Bu küfler içerisinde yüksek miktarda aflatoksin barındırmakta ve bu toksin kanserojen özelliğinden dolayı ciddi sorunlar doğurabilmektedir. Arizona Üniversitesi’nde Monica A. Schmidt bu zararı engellemek adına genetiği değiştirilmiş mısır üretmiştir. 10 Mart 2017 tarihinde Science Advances dergisinde yayımlanan makalede küf mantarlarının aflC genini hedef alan genetiği değiştirilmiş mısırlarda aflatoksin üretiminin olmadığı görülmüştür. Böylelikle hem daha verimli mısır üretimi sağlanmış hem de insanlar üzerinde olası zararı engellenmiştir.

 

Genetik biliminin insanlığın gelişimi için olduğunu,  GDO’ lardan çok da korkmamamız gerektiğini unutmayalım. 

 

Kaynakca: Newscientist, Science, Nature Plants, Science Advances

 

Dr. Umut Cagin

[email protected]

 

Description: Related image