Çevremizde bazı kimselerin çeşitli nedenlerle sürekli mikrop bulaştığı endişesiyle ellerini yıkadığı; ya da evinin kapısını kapattığından emin olmayıp sürekli kontrol ihtiyacı duyması bir takıntı şeklinde yaşantılarını olumsuz etkilediği görülmektedir.  

İngilizce kısaltması OCD olan Obsesif Kompulsif Bozukluk ya da daha basit şekilde Takıntı Hastalığı farklı boyutlarda görülebilmekte ve kişinin hayatını ciddi şekilde etkileyebilmektedir. Obsesyon; takıntılı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kompulsiyon ise; obsesyonların neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak üzere yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir. Birçok insan zaman zaman çeşitli konularda takıntılar yaşayabilir fakat bunlarla rahat bir şekilde başa çıkabilmektedir. Bu takıntılı düşünceler günlük yaşamımızı  zorlaştıracak  ve başa çıkması zor bir seviyeye gelirse buna OCD yani Obsesif Kompulsif Bozukluk denmektedir. Günümüzde en çok karşılaşılan OCD’ler bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu,  kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonudur.

 Bu takıntıların niye olduğunu ve beyin tarafından nasıl kontrol edildiğini anlamak için 78 kişi incelenmiştir. 43’ü OCD’li olan kişilerin korkuya verdikleri tepkileri ve beyin aktiviteleri incelenmiştir. Sonuçları  19 Aralık 2016 tarihinde PNAS isimli dergide yayımlanan çalışmada,  OCD’si olan bireylerin beyinlerindeki ‘ventromedial prefrontal cortex’ bölgesinde daha az aktivite olduğu gözlemlenmiştir. Bu bölgenin beynimizde güvenlik ve ödül kavramlarından sorumlu olan bölge olduğu bilinmektedir.  Bilindiği üzere OCD’si olan kişiler  neyin güvenli olup olmadığını uzun sürelerce sorgulamakta ve bu kararı vermekte zorlanmaktadırlar.

Bu durumun genetik temeli de günışığına çıkmıştır. Hyun Ji Noh önderliğinde MIT ve Harvard Üniversitesi’nde yürütülen çalışmada 592 OCD hastası ile 560 sağlıklı bireyin 600 genine detaylı olarak bakılmıştır. OCD’si olan kişilerde 4 genin sağlıklı bireylere göre daha farklı olduğu görülmüştür. 17 Ekim 2017 tarihinde Nature Communications isimli dergide yayımlanan makalede, bu 4 genin beyinde striatum, thalamus ve corteks bölgelerinin bağlandığı bölgede aktif olduğu görülmüştür. Striatum bölgesi ‘öğrenmeden’ sorumlu olup bilgileri thalamus aracılığı ile cortekse göndermektedir. NRXN1, HTR2A, CTTNBP2 ve REEP3 isimli bu genlerin sinir hücrelerinde önemli roller oynadığı bilinmekte ve mekanizmaları etkin olarak araştırılmaktadır. Bu gözlem sonucunda OCD’ye genetik yatkınlığın temeli açığa çıkmıştır.

Özellikle kendine güven konusunda da sorunlara yol açan OCD için yeni tedavi yolları önerilmektedir. Noradrenalin’i bloke eden ilaçların  kendine güveni artırabileceği ve şizofreni ve OCD tedavisinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Tobias Hauser önderliğinde UCL’de yürütülen bir çalışmada noradrenalin bloke eden propranolol ve dopamin bloke eden amisulpride’ in bilişsel fonksiyonlar üzerindeki etkileri incelenmiştir. Sonuçları 10 Mayıs 2017 tarihinde eLife isimli dergide yayımlanan bu çalışmada propranolol kullanımının olumlu etki yaptığı gözlemlenmiştir. Aslında bu ilaç günümüzde yüksek tansiyona karşı kullanılmaktadır. Kısacası bu ilacın sadece yüksek tansiyon için değil ayni zamanda şizofreni ve OCD için de kullanılabileceği öngörülmektedir.

 

Kaynakca: Newscientist, PNAS, Nature Communications, eLife

 

Dr. Umut Cagin

[email protected]

Description: http://her101.com/wp/wp-content/uploads/2014/10/ocd-2012-head.jpg