Bu ayki yazımı yaklaşan 8 mart dünya kadınlar günü dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yazıyorum. Her ne kadar özel günlere karşı bir antipatim olsa da çorbada tuzum olması misali diğer yazımı önümüzdeki haftaya bırakıp kadın konusundaki yazımı yazdım. Bu yazı aslında bir araştırma neticesinde topladığım notlardan kısa alıntılardır.
Bir toplumun kalkınması ve güçlenmesinde, kadınların ve erkeklerin toplum hayatına eşit ve etkin katılımı ile sağlanır.
Kadınlar ve erkekler özgürlük, sorumluluk açısından “insan” olarak eşittir ve aynı haklara sahiptir. Duygusal olmak, cesur olmak, ağlamak, gülmek, sevinmek, kendine güvenmek gibi insani özellikler kadın ve erkekler arasında ayrımcılık veya ayrıcalık nedeni olamaz.
Cinsiyet rolleri kadın ve erkek olmanın biyolojik farklarının dışında, kadın ya da erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlam ve beklentilerdir.
*Cinsiyet rolleri sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel ortamlara bağlıdır. Bu roller ırk, etnik köken, sınıf, cinsel yönelim ve yaş da dahil olmak üzere bir çok öğenin etkisi altında kalır.
*Toplumsal cinsiyet rollerinde toplumların kalıplaşmış yargıları vardır. Örneğin bayanların hemşire olması yadırganmaz da, erkeklerin hemşire olması yadırganır. Kadınların çocuk bakıcısı olması yadırganmaz, erkeklerin çocuk bakıcısı olması yadırganır.
*Kalıplaşmış roller insanların yaşamlarını sınırlıyor ve eşitsizliklere neden oluyor.
Erkeklerin Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanmasındaki rolüne bakacak olursak,
Erkekler, her şeyden önce, ailenin geçiminden sorumlu kabul edilirler. Erkeklerin böylesine güç bir rolü üstlenmeleri, onların hayatın güçlükleri karşısında endişeye kapılsalar bile bunu başkalarıyla paylaşamamalarına yol açar. Çünkü ailenin geçindirilmesi, bir erkeğin cinsiyet rolünün bir parçasıdır ve bu rolü üstlenmeyle ilgili sorunlar, onun cinsiyet rolünü gereği gibi yerine getirememesi anlamına gelebilir.
Erkekler, hem aile düzeyinde hem de toplumsal düzeyde, karar verici olarak görülmektedir. Ailenin geleceğini etkileyecek türde kararların verilmesi, son derece güç ve ağır bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun ailedeki tüm bireylerle, özellikle de eşle paylaşımı, hem daha doğru kararların alınabilmesini hem de erkeğin yükünün hafifletilmesini sağlayacaktır. Ayrıca aile içi iletişimi de artıracağından, anne-baba- çocuklar arasındaki ilişkilerde olumlu değişmeler beklenebilir.
Diğer yönden ;
Bizim ülkemizde kadınlar birçok hak almış olsa da ,kadınların istenildiği yerde olduğunu söyleyebilir imiyiz diye de düşünmemiz gerek. Gerçekten kadınlar ne istiyor? Bu konuda çok düşünmemiz gerek. Kuzey Kıbrıs’ta yüksek mahkeme başkanı, Ombudsman, ve kaymakam(2 kez ) kadın. Birçok dairede müdür ve müsteşar görevinde kadın var. Polis müdürü bir dönem kadın oldu. Meclise baktığımızda ise bu oran 50 de 4! Ne kadar yoruma açık değil mi!? Buradan bakıldığında kadın eğer isterse yükselebilir diyebilir miyiz?
Sahi biz gerçekten ne istiyoruz????
.