Hani söylerler ya; çok okuyan değil, çok gezen bilir.  Her kim söylemiş bilmiyorum ama özellikle günümüz şartlarında hem gezmeyi hem de okumayı birlikte sürdüren kişilerin daha çok bildiği, daha çok vizyon sahibi olduğu inancındayım.

Sadece bilmenin yetmediği; bilgisini uygulamaya koyup, faydalı işler üretebilen, sırf göz önünde olayım diye değil; sağladığı bilginin ferahlığıyla mutlu olan ve mutlu edebilen insanlar gelişen ve değişen yeni Dünya’da aradığımız, bazen de hasret kaldığımız kişiler aslında…

Hayatım boyunca girdiğim bir işin sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmeye çalıştım, çalışıyorum da. Kimisi buna mükemmeliyetçilik diyor kimisi bilinçli hareket etme, kimisi özen….. Ben buna “ben olma” diyorum. Çünkü bir işe girmişsem veya bir organizasyon içinde yer almışsam, onu en güzel şekilde tamamlamak, hedefe ulaşırken doğru adımlarla, kararlılıkla, DÜRÜSTLÜKLE, tutarlılıkla hareket etmenin her şeyden önce “bana” ve çevremdeki kişilere, topluma, ürünü sunacağım insanlara saygıdan geçtiğini düşünürüm. En büyük dileklerimden biri de yaş alırken “ben olma” yolunda her türlü engele karşı benliğimi koruma; yalansız, doğru, belki de sevgimi ve içimdeki çocukluğumu kaybetmeden(kaç yaşına gelirsem geleyimJ), vicdanla güzel işlere imza atabilmektir.s

Gelelim gezme olayınaJ Haziran ayında eğitim amaçlı Polonya’da bir geziye katıldım. Kendi adıma çok faydalı bir gezi olduğunu söyleyebilirim. Ancak ben veya diğer kişiler tarafından eğitim veya başka hizmetler için gerçekleştirilen gezi-gözlem etkinliklerinde elde edilen bilgilerin ne kadarının uygulamaya döküldüğü konusunda şüphelerim var. Gezerken hem fotoğraf çektim hem de “Acaba biz de yapabilir miyiz?” “ Bunu uygulayabiliriz maliyeti düşük” “Olması gereken eğitim bu” “Neden bizde de olmasın?” gibi pek çok cümle kalıbını kafamdan geçirdim.

Okullarda(ilkokul) her özel eğitimli öğrenci için ayrı bir öğretmen var. Yanlış okumadınız. Her öğrenciye bir öğretmen… Okullara gittiğiniz zaman kırmızı tişörtlerinden ve sürekli ilgili oldukları çocukların yanında bulunmalarından bu öğretmenleri tanıyabilirsiniz. Yine her okulda ayrı teknoloji sınıfları mevcut. Yasaya göre sınıf mevcudu 25 öğrenciyi geçerse okula ve müdüre ceza geliyor. İngilizce odaları, kapalı salonları, bisiklet park yerleri, rengarenk boyalarla boyanmış ve süslenmiş sınıf ve müdür odaları, düzenlenen programla haftada üç verilen yüzme ve spor saatleri okulların özellikleri arasında. Daha sıralayabileceğim öyle çok şey var ki… Bu yazdıklarımın çoğu orada belediyeler tarafından gerçekleştiriliyor. Belediyede sadece eğitimden sorumlu bir kişi, bulunduğu bölgenin okulları ile ilgili gerekenleri belediye başkanına iletiyor.

Belki belediyelerimiz yukarıda yazılanların çoğunu tek başına gerçekleştiremez. Biz büyük bir ülke olmadığımız için ek bina vs bakanlığa bağlı gerçekleştiriliyor. Ancak en azından bir kısmı uygulamaya konulabilir. Mesela yalnızca eğitimden sorumlu ve sürekli okullarla irtibat halinde olan, belediye başkanını bilgilendiren bir kişi; veya öğrencilerin bisikletlerini park ettiği park yerleri, okulların rengarenk görüntüleri…..

Gezerken elde ettiğim bilgilerin yalnızca bende kalmasını istemiyorum. Yayılmasını, gelişmesini, Dünya’nın eğitimde yakaladığı teknolojik gelişmelerle paralel uygulanabilmesini sağlamak ülke olarak hepimizin görevi ve hedefi olsun. Karamsarlıktan iyimserliğe, karanlıktan aydınlığa, mutsuzluktan çocuk sevincine dönüşmesine izin verin. İzin verin hayaller gerçek olsun. İzin verin gelişmeye açık bir Kıbrıs olsun…

 

 Çok gezin, çok eğlenin, çok okuyun ve tabii çocuklukla kalınJ