2.5 aylık bir serüven için Londra semalarına uzandım. Daha önce 2 kez ziyaret ettiğim bu şehir, bu sefer gerçekten farklıydı

Genelde gezmek için geldiğim Londra’ya; eğitim amaçlı ilk kez uğramıştım…

Kendi evim; kendi yaşam alanım…

Kıbrıstaki hayattan eser yok…

Sabah işe yetişmek için, trenlere koşuyorsun. Genelde sabah 8-8.30 civarı önünüzde duran ilk trende boş yer bulursanız; çok şanslısınız demektir…

Yan tarafımdaki kahveciden; kahvemi ve atıştırmalık birşeyler aldıktan sonra; kahvem elimde başlıyorum koşuşturmaya…

Herkes kendi derdinde. Bir yerlere yetişmeye çalışıyor. Ne giydin, saçın dağınık mı, makyajın var mı; kimsenin umrunda değil… 

Gittiğim dil okuluna gelen ilk Kıbrıslı Türk” ünvanını alıyorum tabi...

“Nerelisin?”

“Kıbrıslı”

“Kıbrıs mı?” “O da nerede?”

Hoop açıyorum haritayı… 

“Diliniz ne?” “Bayrağınız ne?” derken; burada da yakalıyor beni Kıbrıs sorunu….

Bol bol anlatıyorum…

Okul sisteminde bayrağım; Dünya’da kabul edilen “Kıbrıs” bayrağı olarak yayınlanıyor tabi...

Değiştirmek için sisteme giriyoruz ama “North Cyprus” diye bir yer yok.  “I am sorry” diyor İngiliz bana…

Önüme gelene Kıbrıs’ı anlatıyorum…

Garip olan sadece dinlemiyorlar; ayrıca girip araştırıyorlar da…

Şimdiden Kıbrıs’a biletini kesen Arjantinli bir arkadaşım oldu bile…

Diyeceğim o ki; Kıbrıs; Dünya’nın; sadece çok çok küçük bir bölümünü kaplarken;  bizim adamızda bazı beyinler hala gelişen Dünya’ya uyum sağlamakta zorlanıyor..

Kardeşim; Kıbrıs’ın nerede olduğunu bilmeyen milyonlarca insan varken; siz hala hücre kadar olan adada neyin kafasındasınız? 

Hoop; fuardan fuara koş…

Festivaller; panayırlar…

Kendi çapımızda eğleniyoruz gerçekten…

Daha çok tanıtıma ihtiyacımız var…

Beyin göçü verdiğimiz gençlere daha çok destek sağlamaya ihtiyacımız var

Farklı fikirler üretmeye ihtiyacımız var…

Tanıtım fuarlarını farklı bölgelere taşımaya; değişik aktivitelerde bulunmaya ihtiyacımız var…

Burada; benim yaş grubumla; farklı kültürleri; yemekleri; dilleri konuşuyoruz…

Bilmediğim öyle çok şey öğreniyorum ki…

Sosyal medyadan uzaklaşıyorsun…

Telefon gerçekten haberleşme aracına dönüyor. Aynı zamanda araştırma makinesi…

Meşgul Londra hayatında; hep bir yerlere yetişmeye çalışırken; her gün de yeni bir şeyler keşfediyorsun.

Beynin boş gidip; boş gelmiyor mesela…

Saçımda bir toka; yüzüm makyajsız; elimde kahvem; değmeyin keyfime…

Çok yoruluyorum. Ama bu zihinsel yorgunluktan çok; fiziksel yorgunluk oluyor.

Kıbrıs’ta genelde fiziksel yorgunluğun yerini; zihinsel yorgunluk almış durumda…

Ve eğer, yolunuz Londraya düşerse; acele acele turistik yerleri gezmek yerine; sokakları yürüyerek keşfedin. 

Her sokağın bir dili; her adımın bir değeri oluyor hayatınızda..

Ben biraz daha buralarda  Brezilyalı; Arjantinli, Kolombiyalı, İtalyan, İngiliz…

 arkadaşlarımla vakit geçirme niyetindeyim…

Kendinize çok iyi bakın. Keşfetmekten ve araştırmaktan uzaklaşmayın