Bir makalede okumuş ve not almıştım...
“Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” vecizesi Voltaire’e ait değiltir. 1700’lerde yaşamış Voltaire’e bu sözü yakıştıran kişi 1906’da onun biyografisini yazan Evelyn Beatrice Hall’dur.
“Not almıştım” derken, durup da bir deftere yazmak yok artık...
Cep telefonuna bile kaydedebilirsiniz notlarınız...
Zaman amma hızlı geçiyor...
-*-*-
Zaman hızlı geçiyor ama “düşünce özgürlüğü, hoşgörü, demokrasi” gibi kavramlar toplumumuzda hala kabullenilemiyor...
Neyse, düşünce özgürlüğünün önde gelen savunucularından Voltaire’e atfedilen “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” ya da farklı bir versiyonu olan “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim” vecizesi aslında Voltaire’e ait değildir.
Aldığım notta aynen şunlar yazıyor:
“... Voltaire’in yazılı hiçbir eserinde ya da ondan aktarılmış hiçbir kayıtta böyle bir söz geçmemekte olup, 1700’lerde yaşamış Voltaire’e bu sözü yakıştıran kişi 1906’da onun biyografisini yazan Evelyn Beatrice Hall’dur. Norbert Guterman, A Dictionary of French Quotations [Fransız Vecizeleri Sözlüğü] adlı eserinde Voltaire’e ithaf edilen bu sözün aslının Voltaire tarafından 6 Şubat 1770 tarihinde Le Riche başkeşişine yazdığı şu sözler olduğunu ileri sürer: “Monsieur l’abbé, je déteste ce que vous écrivez, mais je donnerai ma vie pour que vous puissiez continuer à écrire” [Muhterem (başkeşiş), yazdıklarınızdan nefret ediyorum ama yazmaya devam etmeniz için canımı veririm].”
-*-*-
Yine aynı nottan aktarıyorum:
“... Hall, 11 Mayıs 1935 tarihinde Saturday Review adlı yayına verdiği röportajda, Voltaire’in bu sözleri kelimesi kelimesine kullandığını ima etmediğini, Voltaire’in kullandığı ifadelerin başka sözcüklerle açıklaması olduğunu kabul etmiştir. Hall, Voltaire’in “Kendin için düşün ve bırak diğerleri de kendileri için düşünsün”gibi fikirlerinden hareketle, ifadeyi kendisinin ürettiğini kabul etse de bu vecize hâlâ Voltaire’e ait sanılmaktadır...
-*-*-
Sözün Voltaire’e ait olup olmadığını bir yana bırakalım...
Söze bakalım...
Sözlere bakalım...
“Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm”... “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim”...
“Muhterem (başkeşiş), yazdıklarınızdan nefret ediyorum ama yazmaya devam etmeniz için canımı veririm”...
-*-*-
Hoşgörü, Doğu kültürlerinde, Batı’ya göre daha eksik bir davranış ya da düşünce şeklidir.
Doğulu insanların geri bıraktırılmışlıklarında, hoşgörü de eksik bırakılmış ya da bıraktırılmıştır.
-*-*-
Ne yazık ki, “En bağışlayıcı olan Allah’ın”, “en güzel dini” olan “İslam” bile, yorumlayıcılarının zayıf tavırları nedeniyle, hoşgörülü olmayı öğretmekten uzak kalmanın bir etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
-*-*-
KKTC Başbakanı Ersin Tatar’ın inisiyatifi ile Dış Türkler Kurulu yeniden hayata geçirilmek isteniyor. “Şu atanmamalıydı, bu isim olmamalıydı” diye tepkiler veriyoruz.
KKTC’de de Londra’da da aynıyız.
Hoşgörülü olmayı beceremiyoruz.
-*-*-
Peki eskiden de mi böyleydi?
Eskiden de hoşgörüsüzlük vardı elbette.
Ama KKTC’de demokrasi ve hoşgörü eskiden fotoğraftaki gibiydi.
-*-*-
En sert şekilde bir birini eleştiren siyasiler, bir araya geldiklerinde, en güzel dostluğu sergileyebiliyordu.
Elbette sıkıntılı dönemler olmuş, hoşgörüsüzlüğün sonucunda cinayetler dahi işlenmiştir.
Ama her şeyin daha iyisini beklerken, şu anda yaşananlar, eskiden kötü bir noktada olduğumuzun açık şeklidir.
-*-*-
Hoşgörülü olmak, demokrasiye inanmak, eleştirmek, özeleştiri yapabilmek, eleştiriyi kabullenmek, tartışmak, aytışmak, muhteşem şeylerdir.
Ve inanın, bunları becerebilirsek; başka toplumların önüne geçebiliriz.
Kim bilir, belki de bir birimize düşmemizi isteyenler vardır!
Kim bilir?
Bunlar bir birine düşerse, daha kolay yönetilebilirler, hiç bir şeyi başaramazlar diye plan yapanlar olabilir!
Sizce?
Ama KKTC’de demokrasi ve hoşgörü eskiden fotoğraftaki gibiydi.