Bu hayattan hem çok az hem çok fazla şey beklediğimi bilenler soruyorlar “şimdi ne yapacaksın?” diye. Ne yapmak istediğim aslında az çok belli. Basit mi bilemem ama ben şimdi de sonra da “mutlu” olmak istiyorum. Asıl soru nerede mutlu olabileceğim.
Öylesine sıkışıp kaldık ki etrafımızı saran karanlıkların arasında, “şimdi ne yapacaksın?” sorusundan çok daha fazla zorluyor beni “nerede yaşamak istiyorsun?” diye sormaları.
Bana hangi ülkede yaşamak istediğimi soruyorlar… Mutlu olmak istiyorum ya hani, düşünüyorum, yaşadığım yerde beni en çok ne mutlu ederdi diye. Önce güneşli olsun diye geçiriyorum aklımdan, sonra yok yok yemekleri güzel olsun diyorum…Sonra diyorum ki, öyle bir ülke olsun ki, kışı da zevkli olsun, yazı da. İlk baharda yürürken yollar rengarenk çiçeklerle, yemyeşil çimenlerle dolsun, sonbahar hüznünü unutturacak kadar hareketli olsun sokakları; müzikle, tiyatroyla, resimle, heykelle…
Gözleriyle gülen insanlar olsun her köşesinde mesela, hayvanlar, özgür…
Vardır elbet öyle yerler. Sıralamalarda her sene bir başka ülkeyi öne çıkarıyorlar; İsveç, Norveç, Kanada…
Hepimiz mi taşınsak mutlu olmak için? Yoksa dünyanın “görmediğimiz" kalanı bunu mu yapıyor senelerdir aslında? Mutlu olabilmek için, o ülkeden bu ülkeye geçebilmek için insanlıktan mahrum “yaşıyorlar” (!)… Tabii “şanslı” (!) olanlar…
İşte böylece başa dönüyorum her seferinde. Ne bir şehir, ne bir ülke fikri uymuyor “mutluluk” tanımıma ve şimdi ne yapmak istediğime.
Ben bir ülkede değil, öyle bir dünyada yaşamak ve yaşlanmak istiyorum ki her bir birey tanımaya ve tanışmaya değer olsun, zamanımın azlığına kahrettirecek kadar güzel yürekleri olsun…
Öyle insanlar olsun ki, dünyanın soğuğundan çatlayan dudaklarını birbirlerinin dudaklarında iyileştirsin, donmaya yakın ellerini birbirlerinin ellerinde ısıtsın, dışarı çıkarmazken ayazı dünyanın, sıcacık sohbetleriyle aksın zaman ve güneş aynı heyecanı yaşatsın her birine, dünyanın suyunu kana kana içebilmenin zevkine varsın “herkes”, her yaz…
Çok mu şey istiyorum? Parayla alsan alınmaz, piyasada her şey var, bir o yok. “Yok öyle bir dünya!” diyorlar ya… Yok gerçekten.
Olmayan öyle bir dünyanın yanında bir de “hayaller ve hayatlar” çok konuşuluyor bu günlerde. Herkes hayalini ve hayatını karşılaştırıyor dünya döndükçe, durmadan. Düşünüyorum ben de, “demek ki herkesin hayali hayatından ne denli uzak” diye. Üzülüyorum sonra, bu kadar çok şeye sahipken, hala hayallerimize sahip olamadığımıza.
Hal böyle olunca ne şimdiki planların, ne sorulan soruların ne de bulunan cevapların bir önemi kalmıyor. Dünyanın kendisi bir hayalken hala…
Belki bu yeni yıldan bir şeyler beklemeyi bırakır da insanlar, “hayalimizdeki dünyaya ne verebiliriz” diye sorarlar artık.
“Nice” diyebilmek isterdim ama şimdilik “mutlu” senelere!