Cumhuriyetçi Türk Partisi, Genel Sekreteri, milletvekili Asım Akansoy KKTC’nin adını değiştirilmesi konusunda açıklama yaptı.
Akansoy, “Kıbrıslı Türk toplum lideri sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ersin bey, isim değişikliğini önemli bir girişim olarak ifadelendirdi. Peki Kıbrıs Türk halkının bu süreçte masada olmaması, toplumsal temsiliyet açısından büyük bir boşluk olması, Meclisin gelişmelerden haberdar edilmemesi önemsiz mi ? Haysiyet kırıcı değil mi?” ifadelerini kullandı.
Akansoy’un açıklaması şöyle:
Son günlerde KKTC’nin adının değiştirilmesi yanında, Doğu Akdenizdeki Doğal Gaz kaynaklarından yararlanma yönünde, Ankara çıkışlı açıklamalar yapılmaktadır.
Kıbrıs Türk halkının siyasi iradesi dışında gerçekleşen bu tartışma ve süreçlerde izleyici durumunda bırakılmanın, içeriğinden bağımsız olarak kabul edilir olmadığını belirtmek isterim.
KKTC’nin adının değiştirilmesi tartışmaları bundan önce pek çok kez yapılmış, ambargoları kırma kapasitesi çalışılmış, herhangi bir çözüm modeli içerisinde yeni devletin adının nasıl nitelendirilebileceği değerlendirilmiştir.
“Kıbrıs Türk Devleti” adının, tanınma veya izolasyonların kaldırılması bakımından hukuki bir anlam taşımadığı not edilmesi gerekir. Bunun ana nedeni, 541 ve 550 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarıdır. Kararlar, Kıbrıs’ta “Kıbrıs Cumhuriyeti” dışında ayrı bir siyasi yapının kabul edilemezliğini vurgulamaktadır.
Elbette, “Kıbrıs Türk Devleti” ifadesinin TC Dışişleri Bakanı Sayın Fidan tarafından kullanılması dikkat çekicidir. Bunun sıradan bir değerlendirme değil, bir arayışın sonucu olduğunu düşünmek mümkündür. KKTC’ye farklı bir isim ve/veya Doğu Akdenizdeki doğal gaz kaynaklarından ortak yararlanılma noktalarına, TC eski Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün Kathimerini’ye verdiği söyleşideki görüşlerini de eklemekte yarar var. Gül söyleşisinde, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin yanı sıra Kıbrıs sorunundan da söz etmiş ve Kıbrıs sorunun çözümü için bir fırsatın verilebileceğini belirterek, Kıbrıs sorununun çözümünün birçok sorunun da çözümünü beraberinde getireceğini ifade etmişti.
Tüm bunlar dikkate alınması ve gelişmelerin ya da sürecin, çözüm eksenli yapıcı bir yaklaşım ile ortak bir kazanıma dönüşecek şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Burada ortak kazanım (win-win) noktasını, BM Genel Sekreterinin, Haziran 2017 Crans Montana ve Kasım 2019 Berlin toplantısı sonrası ortaya koyduğu “stratejik anlaşma”da aramak gerekmektedir. “Stratejik bir anlaşma”, varılan mutabakatlar üzerinden “sonuç odaklı” bir müzakere sürecine kapı açmaktadır. Ve bu kapı Doğal Gaz kaynakları ile ilgili Türk tarafının ortaya koyduğu yaklaşımı kapsayıcı bir özellik taşımaktadır.
İşte ancak bir stratejik bir anlaşma, “Kıbrıs Türk Devleti” söylemini ve Doğal Gaz konusunda Türkiye’nin dikkate değer arayışını anlamlı kılar.
Tüm bu süreçlerde, masanın elbette bir ayağının eksik olması yani Kıbrıs Türk tarafının geri planda kalması kabul edilebilir bir durum değildir.
Kıbrıslı Türk toplum lideri sıfatıyla Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ersin bey, isim değişikliğini önemli bir girişim olarak ifadelendirdi. Peki Kıbrıs Türk halkının bu süreçte masada olmaması, toplumsal temsiliyet açısından büyük bir boşluk olması, Meclisin gelişmelerden haberdar edilmemesi önemsiz mi ? Haysiyet kırıcı değil mi?
Bu süreçte, tüm tarafların çözüm odaklı, yapıcı ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim.