Fileleftheros, Rum yönetiminin, yarınki Konsey toplantısı gündeminde olsaydı, Türkiye-AB ilişkilerinin görüşülmesi çerçevesinde Türkiye’nin Kıbrıs sorunu, Pile ve Ay. Demet (Alayköy) konularındaki tavrının “olumsuzluğuna işaret edebilmeyi” istediğini yazdı.
Sözcü Konstantinos Letimbiotis’in dünkü rutin basını bilgilendirme toplantısında kullandığı “bu Avrupa Konseyi’nde, AB’nin Türkiye ile ilişkileri meselesinin, arzu ettiğimiz gibi derinlemesine görüşülmesi için gerekli zaman olmayacak” ifadesi ile Rum yönetiminin rahatsızlığını ortaya koyduğunu yazan gazete, “daha sonraya ötelenmesinin, Türkiye’ye Kıbrıs sorununda jestlerde bulunma fırsatı vereceğinden” kaygı duyulduğunu belirtti.
Gazete, yakın geçmişe kadar Hristodulidis hükümetinin Aralık sınırını, Kıbrıs temsilcisi açısından da önemli gördüğünü, en azından temsilci atamasıyla ilgili bir Genel Sekreter açıklamasının AB istikametine yönelik hareketler olması için bir momentum yaratacağı beklentisinde olduğunu hatırlattı.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in, başkanlığa seçildiği günden beridir AB tarafından bir Kıbrıs temsilcisi atanması konusunu öne çıkardığı hatırlatılan haberde, Letimbiotis’in şu sözleri aktarıldı:
“AB’nin daha aktif müdahil olması da dahil, daha sonra atılacak adımlara ana basamağı oluşturmak üzere ilk önce BM Genel Sekreteri tarafından temsilci atansın deniliyordu. Şimdilik herkes 1 Ocak’ta görevi resmen devralacak olan Kıbrıs temsilcisinin atamasının Genel Sekreter tarafından bu hafta içerisinde ilan edilmesini bekliyor.”
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Türkiye raporunun önümüzdeki günlerde onaylanmasının beklendiğini yazan Alithia ise Avrupa milletvekillerinin, son Türk-Yunan yakınlaşmasından sonra Kıbrıs sorununun Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmelerden nasıl etkilendiğine dair görüşlerine yer verdi.
Habere göre Niyazi Kızılyürek dün Strazburg’da Rum gazetecilere yaptığı açıklamada Borrell raporundan, AB’nin Türkiye’ye Gümrük Birliği ve vizelerin kaldırılması konularında yardım eli uzattığının anlaşıldığını ve raporda Türkiye ile AB arasında daha iyi bir ticari ilişki kurulmasının uygun görüldüğünü gösteren net ifadeler bulunduğunu söyledi. “Benim açımdan Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun, Türkiye’nin bütün limanlarını Kıbrıs da dahil bütün üye ülkelere açması şartını içermesi gerekir” ifadesini kulandı.
Türkiye-Yunanistan yakınlaşmasını yorumlarken Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı şeyleri AB’den almayı hedeflediğini, alamazsa, Türk-Yunan diyaloğunun nasıl gelişeceğinin soru işareti olduğunu savunan Kızılyürek, bu gelişmenin Kıbrıs sorununu nasıl etkileyeceği konusunda “Erdoğan iki devlet ifadesini kullanmadan, Kıbrıs sorununun siyasi gerçekler temelinde çözülmesinden söz etti” dedi, şunları ekledi:
“Siyasi eşitliği olan iki bölgeli iki toplumlu federasyon zemininde özlü bir çözümden söz edebilir miyiz? Şimdilik böyle bir hareket için siyasi altyapılar olduğunu değerlendirmiyorum ancak Güven Yaratıcı Önlemler için bir iş birliği yolu açılıyor.”
Yorgos Yeorgiu, Borrell’in raporunu yorumlarken “Rusya’ya yönelik Avrupa yaptırımlarının kolayca kendiliğinden ateşlendiğini ancak şimdi Türkiye’ye, özellikle Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili tavrı konusunda çok kansız şartlar koyarak, birçok şey vermeye hazırlandıklarını gördük” dedi. “Türk-Yunan ilişkilerinin Avrupa’daki bazı güçler tarafından Türkiye’ye birçok şey verilmesine bereket ortamı yaratmak için değerlendirilmekte olduğunu” savunan Yeorgiu, Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis’in, temsilci atanmasını değerlendirme çabasının Avrupalıları, sonraki adımı atmaya ikna edememiş göründüğünü söyledi. Yeorgiu, Kıbrıs sorununun donukluktan çıkamayacağı kaygısını dile getirdi.
Sahada sadece Rum tarafının oynadığı yanılgısına düşmeden, kendi üstlerine düşeni maksimum yerine getirmek için Hristodulidis’ten Kıbrıs sorununda Guterres çerçevesinde, uzlaşılmış çerçevede, yakınlaşmalara ve müzakere kazanımlarına saygılı bazı hareketlerde bulunmasını beklediklerini kaydeden Yeorgiu, “Sahada Türkiye de var ve Kıbrıs sorununun çözümü için o da siyasi irade göstermeli” ifadesini kullandı.
Lukas Furlas, Borrell raporunun Türkiye’nin Kıbrıs sorunundaki tavrına ve Rum yönetimini tanımıyor olmasına dair sadece genel bir saptama yapıldığını Türkiye’nin Rum yönetimini tanımıyor olmasının güvenlik ve savunma alanları da dahil çeşitli konularda iş birliği yollarını tıkadığı görüşünü ortaya koydu.