Halkın Partisi Genel Başkanı ve Dışişleri eski bakanı, eski müzakereci Prof Dr. Kudret Özersay Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’da yaptığı konuşmayı değerlendirerek Türkiye’nin rıza vermeyeceği herhangi bir çözümün mümkün olamayacağını o nedenle artık fedaral çözümü doğru bulmayan ve desteklemeyen bir Türkiye varken fedaral temelde bir çözüm müzakeresinin de bu saatten sonra pek mümkün görünmediğini vurguladı.
Özersay Türk tarafının ideal çözüm olarak ortaya koyduğu iki devletli çözüm formülü ile rum tarafının ideal çözüm olarak ortaya koyduğu fedaral çözümün her ikisinin de diğer taraf tarafından kabulü mümkün olmayan bir model olarak tarif edildiğini anımsatarak, “ bu şartlarda geriye kalan tek ihtimal federasyon çözümü dışında ama iki devletli çözüm de olmayan daha farklı bir ortaklık modelini değerlendirmektir ki bu konfederasyon benzeri bir model olabilir” ifadelerini kullandı. Özersay açıklamasında en gerçekçi ihtimalin kapsamda çözümün ne olacağına takılmaksızın bugün adada fiilen var olan iki devletin tanımı olmaksızın ve birbirlerinin hukuki iddialarına halleri gelmeksizin elektrik enerji doğalgaz Çevre Turizm ticaret ulaştırma limanlar insan kaçakçılığı göç ve kara paranın aklanmasının önlenmesi gibi konularda işbirliği yapmaları olduğuna dikkat çekti. Doğu Akdeniz bölgesindeki İsrail Lübnan mısır Türkiye gibi diğer aktörlerin de dahil olabilecekleri bölgesel işbirliği modellerinin Kıbrıs adası ve çevresinde istikrarı pekiştireceğine dikkat çeken Özersay asıl bu konulara odaklanmak gerektiğine vurgu yaptı. Özersay açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın bugün BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma Türkiye’nin Kıbrıs politikasıyla ilgili olarak pek çok açıdan net mesajlar içeriyor.
Öncelikle anlaşılması gerek şey Kıbrıs sorununun sadece Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında bir sorun olmadığıdır. Türkiye de bu uyuşmazlığın taraflarından birisidir ve hem hukuken hem de reel politik açısından bir çözümün olabilmesi için Türkiye’nin de rızasına ihtiyaç vardır. Bunu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz realite budur. Bu nedenle çözümün şekliyle ilgili olarak Kıbrıslı Türklerin rızası gerekli olduğu gibi Türkiye’nin de rızası önemli ve gereklidir.
Sayın Erdoğan konuşmasında federal bir çözümü gerçekçi bulmadığını ve bunu mümkün görmediğini, bu nedenle de aslında federal çözüme rızası olmadığını belirtiyor ve bunu ilk kez söylemiyor ama BM Genel Kurulu seviyesinde istikrarlı şekilde tekrar ediyor. Eğer gerçekçi olacaksak bu nokta göz ardı edilebilecek bir şey değildir. Bu nedenle bu saatten sonra Türkiye politikasını değiştirmediği sürece federal çözüm zemininde bir müzakere sürecinin başlamasını beklemek gerçekçi değildir. Uluslararası toplum ve/veya Kıbrıs Rum liderliği Türkiye’yi ve şu anki Kıbrıs Türk liderliğini federal çözüm konusunda ikna edemediği sürece federasyon müzakeresi ne mümkündür, ne de gerçekçidir;
Öte yandan sayın Erdoğan’ın konuşmasında geçen yıl olduğu gibi “KKTC’yi tanıyın” çağrısını yinelemesi de kendiliğinden KKTC’nin tanınmasını sağlamayacağı gibi, “iki devletli çözümü” de kendiliğinden mümkün kılmayacaktır. KKTC’nin tanınması için uluslararası toplumun ya da her bir devletin kendi rızasına ihtiyaç vardır. “İki devletli çözüm” talebinin gerçekleşebilmesi ya da iki devletli çözüm zemininde müzakerelerinin başlayabilmesi için de Kıbrıs Rum tarafının rızasına ihtiyaç vardır. Kıbrıs Rum tarafı politikasını değiştirmediği sürece bu türden bir müzakere de çok gerçekçi görünmemektedir.
Yani özetle taraflar KENDİ İDEAL ÇÖZÜMLERİ konusunda diğer tarafın RIZASINI almak için diğer tarafı ikna edebilmek için bir şey vermeye hazır mıdırlar? Böyle bir ihtimal var mıdır? Bugün için böyle bir perspektif pek yoktur.
Bu durumda sanırım geriye iki ihtimal kalmaktadır:
1) Bir ihtimal federal çözümün dışında (Türk tarafının kabul edebileceği) ve “iki devletli çözüm” olmayan (Rum tarafının kabul edebileceği) daha farklı bir ortaklık (a different kind of partnership) için kafa yorulmasıdır ki bu örneğin konfederal bir ortaklık olabilir;
2) Bir diğer ihtimal ise NİHAİ ÇÖZÜMÜN NE OLACAĞI konusunda uzlaşmaya çalışmak yerine bugünkü fiili durumu esas alarak taraflar arasında enerji, ticaret, ekonomi, turizm, limanlar, hava sahası, doğal gaz, insan kaçakçılığı, yasa dışı göç, kara paranın aklanması ve benzeri konularda TANINMAYA VARMAYACAK, TARAFLARIN STATÜ KONUSUNDAKİ İDDİALARINA HALEL GETİRMEYECEK şekilde İŞBİRLİĞİ yapmaktır. Bu türden işbirliği modelleri sadece Kıbrıs’ın iki tarafında fiilen var olan iki devleti değil bölgedeki diğer aktörleri (Türkiye, İsrail, Mısır, Lübnan vb) de içerebilmelidir. Böylece Doğu Akdeniz bölgesinde karşılıklı bağımlılık ortamı yaratılabilecek, çatışma ve gerginlik ihtimali azalacak, uluslararası barış ve güvenlik için daha istikrarlı bir durum yaratılabilecektir.
Kuşkusuz bu ikinci ihtimalde Kıbrıs Türk tarafının uluslararası alandaki mağduriyeti, statü sorunu devam edecektir. Bu nedenle federal temelde değilse de Türk tarafının, Kıbrıs Türk halkının uluslararası statü sorununu giderecek uzlaşamaya dayalı farklı çözüm modellerini, bu yukarıda tarif ettiğim türden bir işbirliği modeline paralel olarak zorlaması gerektiğini düşünüyorum.”