Ülkenin geldiği nokta gerçekten de üzüntü verici, hatta umut kırıcı…
Bir ülke insanının kendisini güvende hissedebilmesi için bir anlamda devletine güvenebilmesi gerekiyor.
Covid-19 gibi küresel bir sorunla mücadele ederken, ülke yöneticilerinin hem sağlık hem ekonomi için çereler üretmesini beklemek bir ülke vatandaşının en doğal hakkıdır.
“Ülkemizden mi söz ediyorsun? Normal zamanlarda dahi ciddi yönetim zaafları olan ülke yöneticilerinin çok daha özel yetenek ortaya koyması gereken bir salgında nasıl başarılı olmasını beklersin?” diyebilirsiniz ve haklısınız da ancak başlarda birçok kişi ülke genelinde ortak akıl ve dayanışmayla sorunu aşabileceğimizi düşünmüştü.
Hükümet, muhalefet; toplumun tüm kesimi, yalnızca sorundan çıkma hedefiyle, tarihte görülmemiş bir işbirliğiyle soruna çözümler üretilebileceği söylüyordu.
Gerçekten de başta muhalefet partileri ve diğer tüm muhalifler hükümete karşı oldukça toleranslıydı.
Daha önce hiç deneyimlenmemiş bir sorunla karşı karşıya olduğumuz gerçeği göz ardı edilmiyordu.
Herkes görüşlerini ortaya koydu, neler yapılabileceği konusunda fikirler üretti.
Kimse tam olarak nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu bilmiyordu ama herkes “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyordu.
Filmlerde gördüğümüz ve hayra yormadığımız, “kurmacadır” dediğimiz şeyler resmen başımıza gelmişti.
Böyle bir ortamda birbirini yemek değil, dayanışmak, kolektif mücadele vermek gerektiğini söylüyordu herkes…
Yönetenler temkinliydi, halk temkinliydi… Ancak bu çok uzun sürmedi, kısa bir süre geçtikten sonra gördük ki bu ülkenin ne kadar defosu, ne kadar zafiyeti, ne kadar sevmediğimiz tarafı varsa hepsi salgın günlerinde de tekrarlandı.
Bu ülkeyi yönetenler maalesef küresel bir salgında bile yeni çözümler üretmekten acizdi, bildikleri vardı ve o bildiklerinin dışına çıkamıyordu, ezberini bozamıyordu.
İşin içine seçim beklentileri de girince normal zamanda yaşadığımız sorunların, sıkıntıların kat kat fazlasını görmeye, yaşamaya başladık.
Başlarda halkın nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu bilmemesi nedeniyle temkinli davranması, sağlık ekiplerinin üstün gayreti nedeniyle ülke tamamen kapandı ve sağlık olarak bir başarı yakalandı.
Evet, ekonomik olarak hiçbir şey yapılamadıysa da sağlık olarak sıfır vaka noktasına kadar gelindi.
İşte bu sıfır vaka, ülkeyi yönetenleri şımarttı, buradan illa ki bir başarı öyküsü yazıp, bunu seçim propagandası yapmak niyetindeydiler, yaptılar da...
Tüm uyarılara, eleştirilere rağmen artık onları kimse durduramıyordu, ekonomik yıkıma hiçbir çözüm üretemeyenler, bir şımarıklık, bir kendini beğenme tavrıyla akıl almaz işler yapmaya başladı.
Artık her şeyi seçim yatırımına dönüştürmeye başlamışlardı ve eskiden ne yapıyorlarsa, salgın döneminde çok daha fazlasını, risklerini hiç düşünmeden yapıyorlardı.
Partizanlık, haksızlık, adaletsizlik yaptılar ve vakaları yeniden artıracak, patlatacak çok sayıda hatalı karar aldılar.
Onca sorun içinde UBP seçimi kazanabilsin diye toplumun üzerine müdahaleyle baskı olarak da çöreklendi…
Yapılan o kadar yanlış vardı ki vakaların yeniden artması kaçınılmazdı, dünyada çok kötü örnekler vardı ama onları görmek istemiyordu ülkeyi yönetenler.
Sinyaller geldiği halde tedbir alınmadı, hükümetin hiçbir öngörüsü yoktu, yalnızca bir övünme bir dayanağı olmayan sözde bir başarı öyküsü yazıyorlardı.
Yaşadığımız saçmalığın, tuhaflığın, şımarıklığın haddi hesabı yoktu, bir taraftan ekonomik yıkım derinleşiyor, diğer taraftan salgına yönelik direnişimiz gittikçe kırılıyordu.
Yönetenlerin saçmalıkları, kendilerinin bile kurallara uymaması, sorun üretmek yerine politik kavgaları, halkın gözünde güvenilmezliklerinin artmasıyla halkın büyük bir bölümü de salgını takmamaya başladı.
Ülke bir anda frenleri patlamış bir araç gibi duvara toslamaya doğru gidiyordu ama ülkeyi yönetenlerin politik beklentileri, kendi iç çekişmeleri bitmek bilmiyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, tamamlanamayan UBP Kurultayı, ülkenin hükümetsiz kalması, UBP’nin kendi meclis başkanı adayını seçememesi, bir türlü bir hükümet kurulamaması, HP’den 3 milletvekili istifa ettirerek onların desteğiyle azınlık hükümeti kurulması ve erken seçim tartışmaları içinde bir baktık ki vakalar patladı.
Bir baktık ki istismar, ihmal, öngörüsüzlük, hantallık, beceriksizlik ve hükümetin kendi içindeki ahenksizlik bizi genel bir kapanmaya geri götürdü.
Vakalar dizginlenemiyor, başarı hikâyelerinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkıyor ve kapanıyorduk ama bir kere kontrol elden gitmişti, kapalıyken bile ne halk kontrol edilebiliyordu ne de vakalar.
Sorunlar bizi yenince hekim eksikliği, hemşire eksikliği konuşuluyor, inşa edilmiş pandemi hastanesini hizmete açmak bile dünyanın neredeyse en zor işiymiş gibi görünüyordu.
Hükümet zaten daha önceki kapanmanın ekonomik yaralarını saramamışken, önceden kalma yarı buçuk katkılarını bile yerine getirememişken, 1500 TL katkılarda bile geri kalmışken sözde tedbir açıklıyordu.
Gelinen aşamada ne vakalar duyuyor, ne aşıyla ilgili önceden bir şey söylenebiliyor ne de ekonomik yıkım için ne yapılabileceği biliniyor…
Bir bilinmezlik içinde ve sağlık olarak da tamamen iflas etme kaygısıyla önümüz karanlık öylece bekliyoruz. Evet, önümüz karanlık, nereye gittiğimizi bilmiyoruz… Çözüm üretmekten aciz, mucize bekliyoruz, kurtarıcı bekliyoruz, yakında ülkeyi ziyaret edecek olan Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın olası para getirmesi en kolay yol olarak görülüyor şimdilerde ama nereye kadar?