Kuzey Kıbrıs’ın en güzel mevsimine girdik… Her yan çiçeklerle dolu. Badem ağaçlarının güzelliğine doyum olmuyor. Çağlalar nefis…
Yemyeşil oldu ülke… Yağmur kendini gösteriyor bir kaç saat; sonrasında güneş pırıl pırıl.
Karpaz’dan Yeşilırmak’a, doğa adeta insanlara sevgi sunan bir Tanrı gibi… Tapılası bir güzellik anlayacağınız…
Oteller pırıl pırıl…
Sahiller tertemiz…
Yollar hiç de fena değil…
Yeni havaalanı yapılacak… Yılda 4 milyon yolcuya hizmet verebilecek; daha büyük, daha modern olacak…
Bir kaç yıla kadar borularla su gelecek ülkeye… Ve elektrik…
Ama toplum, bütün bu güzellikleri ne yazık ki doyasıya yaşayamıyor, tadamıyor…
Ülkede çok ciddi bir “yönetim” sıkıntısı yaşandığı gerçeği bir yana; insanlarda gelecek endişesi inanılmaz boyuta ulaştı.
Güney Kıbrıs, çok yakın bir gelecekte, Amerikalılar, İsrailliler, Koreliler, İtalyanlar, Fransızlar ve daha niceleri ile birlikte doğal gaz ve petrol paylaşacak.
Batılıların sevebileceği, NATO yanlısı ve isteklisi yeni bir başkan seçtiler…
Evet ekonomik olarak çöküşün eşiğinde olabilirler ama yeniden ayağa kalkacakları çok açık…
Doğal gazın Avrupa’ya taşınması aşamasında, Türkiye ile Güney Kıbrıs’ın işbirliği de konuşuluyor…
Ama biz, yani Kıbrıslı Türkler orada olmayabilir…
Kıbrıs sorunu çözülür; çözülebilir, olasılığı çok yüksek ama biz, yani Kıbrıslı Türkler yine orada olmayabiliriz…
“Sahip çıkmak” denen olay çok önemli…
Ülkeye sahip çıkmak, belki de yakın tarihimizin hiç bir döneminde bu kadar önemli olmamıştı…
Nereye gidiyoruz?
Bilmiyorum…
Ve bu gidişin istikametini bilmemek ürküntü veriyor…
Siyasetçiyim diyenler düşünmeli!
KKTC’de işlerin ekonomik ve sosyal anlamda iyi gitmediğini yazmak lazım…
İyi giden hiç bir şey yok mu?
Turizmde bazı “rakamsal” gelişmeler açıklansa da, ülke ekonpmisine fazla bir yansımasını gördüğümüzü söylemek kolay değil…
1974 sonrasının başarısızlığı gün gibi ortadadır... 1974 sonrasında Kuzey Kıbrıs coğrafyasında ilan edilen iki devleti yönetenler başarısız olmuştur.
1974’teki askeri zaferi; ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki zafere dönüştürme başarısızlığı nettir. Ortadadır.
Başarısızlığı örtmek için kullanılan tüm mazeretler ya yalan ya da propaganda amaçlı…
“Devlet kurduk yaşatacağız” diye nara atmak, karın doyurmadı…
Ülkede 1974 yılında Rumların bıraktığı 200 fabrikadan iki ya da üç tane kalmadı.
Kıbrıs sorunu çözülmedi. Maraş gibi muhteşem bir kentten hiç bir şekilde fayadalanılamadı.
Rumlardan kalani on binlerce dönüm narenciye tükendi.
Bet ofisler, kumarhaneler, kerhaneler ve uyuşturucu!
Aldı başını gidiyor.
KKTC nüfusu, anti depresan kullanımında zirvede.
Erkekli kadınlı, aile kurumuna saygı yitirildi.
Eğitimde başarısız değildik. Şimdi dökülüyoruz...
Asla, cinayet, hırsızlık, tecavüz gibi ahlak ötesi suçlarımız yoktu; şimdi rekortmenler liginde şampiyonluğa oynuyoruz.
Kanserde lideriz.
Ganimteçiydik... Kaçakçı olduk... İnsan kaçakçılığı, kadın ticareti yapıyoruz...
Rüşvetçiyiz...
Kumarcı, hırsız, katil gibi sıfatları taşıyanlarımızın sayısı yüksek.
Dünyanın belki de en pis “batı” ülkesiyiz...
Tarım, sanayi, hayvancılık ilkel; ya da bitti...
Üç beş tüccar, bir kaç otelci, bir kaç üniversite... Başka?
Hade 10 tane de restoran...
En ilginci ne biliyor musunuz; nüfusumuzu dahi bilmiyoruz…
Toplum bu yazdıklarımın farkındadır... Bu yüzden artık milli törenlere katılım sayısı son beş altı yıldır bir elin parmaklarını geçmiyor...
Ne mi yapmak lazım?
Siyasetçiyim diyenler düşünsün