Kamil dayının ölüm haberini aldığımda aklıma Ahmet Arif’in o muhteşem “Maviye, Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine” dizeleri ve bunu şarkı haline getiren Ahmet Kaya’nın o güzel şarkısı aklıma geldi.
Kamil Dayı ile ilk karşılaşmamız 1997 yılının son aylarına denk gelir. Şık ve temiz giyimi, mavi-yeşil karışımı dikkat çekici gözleri ve bir İngiliz beyefendisi gibi duruşu vardı. Konuştuk sonra bu duruşun ve görüntünün altında bir emekçi ve katıksız bir sosyalist olduğunu gördüm. Londra gibi bir metropolde altı çocuğunu da emekçi olarak çalışarak yetiştirdi. Londra’da olduğum yıllarda her buluştuğumuzda uzun uzun sohbet etme isteğim olurdu. Çünkü ağzından çıkan her kelime bir tarih ve ders niteliğindeydi. Söylediklerinin satır aralarından çıkaracağınız o kadar çok anlam vardı ki, inanılmazdı.
Kıbrıs Türk Sol Harekatı’nın önemli neferlerinden biriydi ve 58 kuşağının önemli temsilcileri arasındaydı. Londra’daki yanılmıyorsam son temsilcisiydi. Zaman zaman Newington Green’deki oğluna devrettiği ayakkabı tamir dükkanında buluşur eskileri konuşurduk. Zaman zaman da Toplum Postası’na gelir sohbetimize orda devam ederdik. Demokrasi Derneği ve CTP Londra Dayanışma Derneği toplantılarında da sık sık birlikte olduk.
1958’de Türk Eğitim Kulübü’nün yakılışını canlı gözlerle saklanarak izlediğini ve yine Fazıl Önder’in Selimiye Camii önünde bıçaklanması sonrasında yanına giden ilk kendisinin olduğu kendi anlatımından duymuştum. Kamil dayı ile sohbet etmenin tadını almış biri olarak, elimden gelse her gün onunla buluşup konuşmak istemiştim.
Ahmet Sadi’yi vuran kişinin Londra yaşadığını yoldaşı Hulus İbrahim’den duymuştum da ayni konuyu Kamil Dayı’ya da sormuştum. “Biz o kişi ile Londra’da karşılaştık ve Ahmet Sadi’yı vurduğunu bildiğimizi de biliyordu” demişti. Israrla ismini sormama rağmen söylememiş “üstünden yıllar geçti, o da çocuktu ve kandırılmıştı” dediğini hatırlıyorum.
Önemli bir döneme tanıklık eden Kamil Ahmet gibi insanları hakkı kolay kolay ödenmez. Bu insanların bir kısmı ölüm korkusu nedeniyle geldikleri Londra’dan Kıbrıs’a seneler sonra gidebilmişlerdi. Yurtlarından hem sürülmüşler hem de uzak bırakılmışlardı.
87 yıllık yaşamında hep işçilerin haklarını alması, demokrasi, adalet ve barış için mücadele etti. Eminim tek üzüldüğü konu ana yurdu Kıbrıs’ta bir barışı görememiş olmasıydı. Onun mücadele aşkına hep hayran olmuşumdur. 1 Mayıs 1958’de nasıl meydanda yer almışsa, 1 Mayıs 2019’da da yine meydandaydı. Emin olun ki hayatta olsaydı 1 Mayıs 2020’de de meydanda olurdu.
Merak etme mavi gözlü yakışıklı ihtiyar, kavga devam ediyor.