Yaklaşık 52 yıllık ömrümün 15’ini Londra’da geçirdim. Londra, en uzun süre kaldığım yerdir. O’nu 14 yıl ile Gaziveren, 8 yıl ile Ozanköy, 6 yıl ile Lefke, 5 yıl ile Gönyeli ve 4 yıl ile Ankara izler. Arada Yeşilırmak ve Tera da vardır. Babamın ve annemin köyleri.
Londra en kalabalık Kıbrıslı Türk toplumunun yaşadığı yerdir.
Bu kentte 1994 – 2008 yılları arasında geçen ömrümde siyasi anlamda tanık olduğum ve beni en çok etkileyen konu, Kıbrıslı Türk kökenli Londralıların, Kıbrıs’a düşkünlükleridir.
Bu düşkünlük, ne yazık ki KKTC’de hiç ciddiye alınmaz.
Londralılar hep yolunacak kaz gibi görünür.
Sonuçta, bu insanları kazanmak yerine kaybetmek tercih edilmiş olunur.
Aslında, KKTC’yi yönetenlere kızıp da, Londra’daki doğal İngilizleşme sürecini yani doğal asimilasyonu hızlandırmanın doğru olmadığı inancındayım.
Orada yaşayan toplumumuz için yeni nesillerin asimilasyonu kadar doğal bir şey olamaz.
Ama bunu azıcık yavaşlatmak elimizdedir.
Yurdumuzdan kopmayalım.
KKTC’yi yönetenler kim olursa olsun, küsmeyelim.
Özellikle mangalda kömür bırakmayan milliyetçilere sesleniyorum; gerçekten ülkenizi, anavatanınız Kıbrıs’ı yürekten seviyorsanız, ne pahasına olursa olsun, örneğin tatillerinizi burada geçirmekten sakınmayınız.
Çünkü biz, sizleri çok seviyoruz.
Ve ne olursa olsun, sizin ilginizin artması, hem oradaki yani Londra’daki asimilasyon sürecini yavaşlatacak; hem de bizim buradaki tükenişimizi durduracaktır.
Bunu lütfen unutmayalım.
Siyasi çözümün önemi
Turizmde en önemli konuların başında güvenlik gelir.
Normal bir turist, güvenli olmayan hiçbir yere gitmez.
KKTC, Dünya’nın en güvenli turistik destinasyonlarından biridir. Hatta tüm kriminal sıkıntılara rağmen, örneğin Güney Kıbrıs veya Türkiye’ye kıyasla KKTC’de hiçbir turistin başına ciddi bir sorun gelmemiştir.
Trafiği sıkıntılıdır ama benzer sıkıntılar, başka ülkelerde de vardır.
KKTC’yi son zamanlarda turizm açısından en çok sıkıntıya sokacak olan, kendi yöneticileri ile Türkiyeli yöneticilerdir.
Doğal gaz bağlantılı olarak Türkiye’nin bölgedeki çıkışı ve bu çıkışı askeri araçlarla destekliyor olması, bölgede ciddi gerginliğe sebep olduğu gibi, zaten turist getirmek için anasından emdiği süt burnundan gelen turizmciyi zora sokmaktadır.
KKTC’nin turizm yanında en önemli bir diğer sektörü üniversitelerdir.
Bir üniversiteler adası olacağı söylenen KKTC’de, bu sektörün en önemli konusu da güvenliktir.
KKTC üniversiteleri, son günlerde doğal gaz çıkışlı hareketlenmelerden olumsuz etkilenebilecek olan ikinci sektördür.
Tüm bu gelişmeler, aslında KKTC’nin varlığının da geleceğinin de gerek Türkiye, gerekse KKTC’de fazla ciddiye alınmadığı sonucunu doğurmaz mı?
Bence doğurur.
Çok iyi turizm yapmak istiyorsak, her zaman savaşmaya hazır olduğumuzu dillendirip, sağa sola silah göstermekle bunu yapamayacağımızı bilmek zorundayız.
Ya da kimseyi hamasi nutuklarla kandırmamalıyız.
KKTC’nin hem turizm hem de üniversiteler açısından en ciddi rakiplerinden biri Türkiye’dir.
Ve KKTC, her iki sektörde, çoğu zaman Türkiye medyasının ciddi saldırısına maruz kalabilmektedir.
Bu gerçeklerden kimse, koşarak veya uçarak kaçamaz.
Ne yazık ki şartlar ve acı gerçekler böyledir.
Peki ne yapmak lazım?
Yapılması gereken tek şey, siyasi çözüme her zamankinden çok daha sıkı bir şekilde sarılmak olmalıdır.
Mümkün olduğunca toprak tavizinde bulunup, siyasi avantajlar elde edip, kendi evimizin yöneticisi olamadığımız takdirde, sıkıntı büyük olacaktır.