Bu yazının satırları yazılırken, Londra, dünyanın en önemli turizm fuarlarından birine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu…
Biz bu fuara, her nedense, “Dünya Turizm Fuarı” diyoruz… Ancak World Travel Market olarak adlandırılan önemli etkinliğin tam Türkçesinin, “Dünya Seyahat Pazarı” olması gerekirdi diye düşünmekten de kendimi alamıyorum…
“Çevirmenler” zamanında böyle uygun görmüşlerse, boynumuz kıldan ince…
Londra’da yaşam sürdüğüm ve çalıştığım 1994 – 2008 yılları arasında, bu fuarı hiç kaçırmadım ve çok çok çok önemli olduğuna inancımı hiç yitirmedim.
Bu fuarda olmayan ülkelerin turizmde olmadığı inancım da tamdır.
Gövde gösterisi gibidir bu fuar…
Ülkeler, en güzel ürünlerini sergiler ve turizmin profesyonellerini ülkelerine celbetmeye çalışır…
KKTC’de bir kaç yıldan beri “bütçe” veya bir başka deyişle, “para” krizi var…
Türkiye, eskiden olduğu gibi “musluk” kontrolünü Kıbrıslı deyişiyle “basoları bozuk” bırakmıyor… Yani su aksın da ne kadar akarsa aksın yok artık… Çeşme kısıldı…
Türkiye’de, 1974 sonrası Kıbrıs’a “dizayn” vuran “desinatörler”; çok ciddi hatalar yaptılar… Ama bu ayrı bir konu; ayrı bir zamanda yazarız…
Onların yaptıkları hatalar sayesinde, Kıbrıs’ın Kuzey kesimind,e üretmeyen, maaşlı, Türkiye’ye sürekli şükran çekmesi beklenen aslında gerçekten Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “besleme” bir toplum oluştu.
Bazı görüşlere göre, Türkiye, Ada’daki varlığı gereği parayı ödemek zorunda. Bazı görüşlere göre, “ana” olduğu için zaten severek ödüyor ama Türkiye’yi şu anda yönetenler; bunların her ikisine de katılmıyor…
Sonuçta, para kesik…
Eskisi gibi akmıyor ve KKTC’yi yönetenler de tasarruf tedbiri almak zorunda…
Bu tedbirlerden bir tanesi, turizmi de vurdu.
Turizm bütçesi ciddi kesintiye uğruyor.
Örneğin bu yılki World Travel Market’teki “Kuzey Kıbrıs” alanı küçültüldü. Parası da yeni ödenebildi…
World Travel Market’e katılanların masrafları da karşılanmayacak bu yıl. Sanırım bu da bir ilk…
Peki; bu durum Kuzey Kıbrıs turizminin işine mi geliyor?
Özellikle son bir kaç yıl içerisinde charter seferlerle ülkeye sayısal açıdan ciddi turist geldiğini herkes kabul ediyor…
Mesela turizmin bağlı olduğu bakanlığın müsteşarına göre, bu büyük bir başarı ve devamı için bütçede kesinti yapılmaması şart…
Turizmcilerin çoğunluğu, tanıtıma – reklama ve charter seferlere ayrılan bütçenin, mesela teşviklerin asla kesilmemesi gerekiyor…
Ancak, bazı turizmciler veya havayolu şirketi yöneticileri, charter seferlerle gelen turistlerin “para harcamayan” turistler olduğunu ve ülkede para harcamadıklarını belirtiyor…
Kısacası, iki tartışma birden yaşanıyor…
Birinci tartışma, turizme ayrılan bütçenin kesilmesi ve akabinde bir çok ülkedeki turizm fuarlarına katılamama… Yani reklam ve pazarlamada gerileme…
İkinci tartışma ise “getirilen turistin kaliteli mi kalitesiz mi olduğu; para harcayıp harcamadığı” noktası…
Bu tartışmalar sürecek…
Önemli olan, kimin haklı kimin haksız olduğu değil; ülkenin kaybetmemesi… Bunun için de ilgili tarafların tümünün hazır bulunacağı çok geniş katılımlı bir sempozyum, toplantı düzenlemek sanırım en doğru olandır… Fazla geç kalmadan…
************************************************************************************************
Kıbrıslı Türkler geçmişten daha mı iyi durumda?
Bize hep söylenen bir şey var: Kıbrıslı Türkler 1974 öncesinden daha iyi durumdadır…
Hangi göstergelere bakarak bunu söylüyorlar ek anlamış değilim.
1974 öncesi uçaklarla şimdiki uçaklar farklı… Bu farkı Kıbrıslı Türkler yaratmadı mesela!
Daha modern araçlar kullanıyormuşuz! Geçenlerde biri böyle dedi!
Dünya gelişti! Biz geliştirmedik ki!
Daha sağlam yollarda gidiyormuşuz!
KKTC’nin yolları pek sağlam değil… Yapılan bir kaç ayda dökülüyor. Alıştık bu dökülmelere…
Sağlamlık konusunda bir şey diyemem ama yollar genişledi ama bir işe yaradığını kimse söyleyemez… Hem trafik kazalarında daha çok ölüyoruz hem de toplu taşımacılığımız öldü - bitti…
Geçmişe göre en ciddi kayıplarımızdan biri toplu taşımacılıktır…
Bunca otomobil yerine, toplu taşımacılık canlandırılabilirdi.
İki yasak üç teşvikle bu sağlanırdı…
Sağlık?
Tıp bilimi, tıpkı otomotiv gibi gelişti; daha geç ölebiliyoruz artık!!!
Ama sağlık sistemimiz eskiden daha ileride değil; bunu Türkiye’ye bakarak anlamak da mümkün…
Bize göre sağlıkta yerlerde sürünen bir Türkiye vardı…
Bakın bugün, sistem olarak çok önemli bir noktada…
Sahi, Türkiye ile kıyaslayalım…
Eğitimde, çok ileriydik…
Ticarette de…
Sanayide de…
Turizmde de…
Hatta sporda bile…
Şimdi?
KKTC, Türkiye’nin 30 sene gerisindedir…
Biz Kuzey Kıbrıs’ta Wrangler ve Lewis marka kotları fabrikalarımızda satışa hazırlarken; üzerimizden çıkarmazken, kot pantolon yoktu Türkiye’de 30 yıl önce… Şimdi Türkiye kot pantolonda neredeyse dünya lideri!
Eskiden patatesimizi, narenciyemizi dünyaya satıyorduk. Şimdi üretmekten bile vazgeçtik…
Söylenecek, eklenecek çok şey var…
Eskiye göre daha iyi noktada değiliz…
Daha muhtaç noktadayız ki sanırım istenen de buydu…
İleriyi birlikte göreceğiz…
Pek aydınlık gibi durmuyor ama umutları da tüketmemek lazım…
**************************************************************************************************
Bir av ruhsatı meselesi
Bu sene KKTC’de 211 TL ödeyip av ruhsatı çıkarmadım… Bir çeşit sivil itaatsizlik dedim kendi kendime ve bunu açıkça ilan ettim.
KKTC’de doğru giden çok az şey var…
Kimse, “İngiltere gibi olalım”, “İsviçre bizi örnek alsın” falan demiyor...
Ama, artık bazı şeylerin bu ülkede de değişmesi lazım.
Arabamı geçenlerde hatalı park ettim... Çizgi falan yok. “Park yapılmaz” levhası da yok... Üstelik, başka otomobiller de park edilmiş durumda... Beş dakika çıktım, döndüm, Lefkoşa Belediye Zabıtası ceza yazmış.
Hiç itirazım yok...
Ceza yazıldı, elbette ki tartışmaya girecek ve “bana hatalı ceza yazdınız” diyecek değilim... Ama, çok ısrarlı ve iddialıyım ki, cezayı ödemesem ve mahkemeye gitsem kazanma şansım çok yüksek!
Nerede?
Mesela İngiltere’de...
KKTC’de doğru dürüst trafik kuralı uygulayan kalmadı.
Sürücülerin büyük çoğunluğu “zebra crossing” dediğimiz yaya geçidinin ne olduğunu bilmiyor… Çünkü sürücğlerin çoğu Türkiye’den yeni gelen öğrenci ya da işçiler… Veya askerler… Yaya geçidi uygulamasını bilmiyorlar… siz durursanız, arkadan zart zart zart kornayla deli ederler…
Kurallara doğru dürüst uyan bulmak da çok zor.
Ne doğru dürüst tabela var. Ne de yol çizgisi...
Bu ülkede sigortasız araç kullanma oranı belki de yüzde 50’dir... Bir çok araç İngiltere’de MOT dediğimiz, seyrüsefersizdir, muayenesizdir...
Çok acıdır ama vatandaşlar, ne yazık ki yasama, yürütme ve yargı karşısında da eşit değildir...
Vatandaşlar, örneğin finans kurumları karşısında hiç eşit değildir.
Garibansanız, aldığınız borcu ödemediğinizde burnunuzdan getirirler, dayınız – torpiliniz varsa, Kalkınma Bankası’nı alın gidin, kimse peşinize düşmez. Yasal olarak düşmek zorunda olsa bile, fiiliiyatta yasallaık suda boğulur…
Çullisine krediler; çullisine arsalar – evler dağıtıldı yıllarca… Sonra oralarının “Rumlara ait” olduğu bizzat resmi makamlarca kabul edildi… Mal Tazmin Komisyonu böyle kuruldu.
KKTC’de torpilliyseniz, çocuğunuz daha iyi okulda okurdu yıllarca... Koleje girişlerde (başarılı olanları ayırırım), müdür – müsteşar çocukları bankoydu...
Daha önce de çok yazdım…
Aklıma onlarca şey geliyor...
Askerliğe hiç girmeyelim, bir numaralı milliyetçilerin çocukları için bu ülkede askerlik yasaları değiştirildi mi değiştirilmedi mi?
Başka bir konu; mesela çok yüksek yerlerden bazı kişilerin torpil yaptığı çok sanık – zanlı görmedik mi?
Mesarya’da bir köyümüzde karı – kocayı vurup öldüren zanlının akıbetini bilen var mı?
Neden İsviçre, neden İngiltere?
Neden bu ülkeler gibi olmalıyız?
Neden AB?
Cevap mı? Çok basit: “Köle” gibi ya da “mandrada koyun gibi” değil, insan gibi yaşamak için.
Yönetenler, çok iyi bilmeli ki, bizim oylarımızla seçilmenin ötesinde, bizim vergilerimizle iş yapacak. “Bize nimet dağıtmıyorlar” yani...
Sistemimiz çökük...
Vatandaş, devletten hep ganimet almayı, avanta yutmayı hedefler hale getirildi.
Haliyle de yönetenler, vatandaşı dilediği gibi kullandı. Kullanmaya devam ediyor...
Hak kazanılmadığı için, hak arama da olmadı...
“Av ruhsatı çıkarmadan ava gideceğim, çünkü benim iznim alınmadan siz dağdaki bayrağa benim paramı verdiniz – kaç yıldır kimyasalları doğaya döküp boyadınız – ışıklandırdınız; gelin mahsuplaşalım” dedim...
Herkes şaka yaptığımı sandı. Asla şaka yapmıyorum... Sorunum dağdaki bayrak değildir; ulusal bir sembolü aşağılamak gibi bir çabam da yoktur...
Anlatmak istediğim; bu ülkede artık vergi mükellefi ve sivil hizmetçi ilişkisi kurulması zamanının geldiğidir.
Ben vergi mükellefiysem, devlet hizmetçimdir... İngiltere’deki gibi…
Değilse; “sivil itaatsizlik tek yoldur”... Av ruhsatı çıkarmıyorum ve bu Pazar avdayım; bitene kadar her Pazar…
Ruhsat çıkarmayı reddetmiyorum; “parasını fazlasıyla ödediğimden eminim. Oradan kesin” diyorum...