OT dergisinde şöyle birşey okumuştum;
“Değişmez kural:
birşey lezzetliyse
sağlığa zararlıdır
eğlenceliyse yasaktır
zevkliyse günahtır”
Kafka bir kitabında şöyle diyordu;
“Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor”
Bob Dylan bir keresinde şöyle bir laf etmiş;
“Her güzel şeyin ardında bir ıstırap vardır”
Okuyup duyduklarımı bir kenara bırakıyorum. Hissettiklerime bakıyorum.
Yaptığım hataları anlatabildiklerim oldu şimdiye kadar dostlarım ve yaptığım hatalar sayesinde dinleyebildim tüm hüzünlü şarkıları hakkıyla… En tehlikeli anlarda hissettim kalbimin attığını ve bana zarar verir mi diye düşünmeden aldığım kararlar sayesinde buldum hayattan beklediklerimi…
Bencilce değil ama gerçekten kendimi düşündüğüm anlarda gördüm asıl mutluluklarımı ve sadece kendim için attığım adımlarda anladım gerçekten yanımda duracak olanları.
Tüm bunların yanında, hep farkettim toplum sayesinde ördüğüm parmaklıklardan izlediğimi birçok olası zaferimi. Yapabilecekken yapamadıklarım için dürüstçe kendimi suçladım, bu kadar farkındayken o parmaklıkları aşamadığım için. Ve işte tam da o anlarda farkettim farkında olmakla olmamak arasında hem çok fazla hem de hiçbir fark olmadığını; attığım adımları değiştirecek, demiri eritecek gücü sağlamadıkça…
Her ne olursa olsun, günaha girmedikçe bir yudum şarapla, bazen göremiyor insan bulanıklıklar arasındaki en gerçeği, kendini… İşte o yüzden belki de hata yapmak gerekiyor hayatta.
Sonuçta;
Hata yaptıkça anlamlanan hayatlar yaşamıyor muyuz her birimiz? En çok özlediğimiz en yarım anımız değil mi hala? Tam anlamıyla aşk diyemiyor muyuz adına kalp kırılmadan yaşanana? İçilen hangi içkinin hatırı var hüzün yoksa kadehe değen dudaklarda? Hangi dostluk perçinlenir kimseye anlatılamaz sırlar paylaşılmadıkça? Ve yok mu sorgulanan her bir şeyin altında yapılan hatanın izleri?
Mükemmel olmaya çalıştıkça yıpranmıyor muyuz aslında her birimiz? Ve sonunu düşünmediğimiz her bir an değil mi aslında yaşamak istediğimiz?
Peki biz böylesine düşkünken herşeyin en lezzetlisine, eğlencelisine, zevklisine, neden bu ısrar parmaklıkların en desteklisine, her güzel şeyin yanı başına iliştirilen onca köklü ıstıraplara?
Çok zamanımız varmış gibi şu hayatta, nedendir ki insanın insana koyduğu bunca kural, sırf mükemmel yaşama çabası adı altında? Düşünebilen ve düşündüğü için değiştirebilen tek varlık olabilecekken?