Ben sana ait olmalıyım!


Günümüzde, yerel yönetimlerin popüler kavramlarından biri kentlilik bilinci dediğimiz, bir kentin orada yaşayanlar tarafından nasıl kullanılması ve sağlıklı gelişmesi gerektiği ile ilgili kavramdır. Kentlilik bilinci ile yakından alakalı olan diğer bir kavram ise aidiyettir. Aidiyet Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü’nde ilişkinlik kavramı ile açıklanmaktadır. Mekan ile ilgili olarak değerlendirildiğinde ise oralı olma terimi ile özdeşleştiği görülür. Yani bir kimsenin kenti için benim kentim, benim mahallem diyerek yaşadığı yere sahip çıkması ve kenti ile gurur duyması anlamını çıkarabiliriz.

Günümüzde yerel yönetimlerin birincil derecede önem vermesi gereken konulardan biri toplumda kentlilik bilinci oluşturma çabası olmalıdır. Bunun da en iyi şekilde gerçekleşebilmesi için kentte yaşayanların oraya yönelik olarak aidiyet duygusunun geliştirilmesi gerekmektedir. Peki biz kendimizi yaşadığımız kente ne kadar ait hissediyor ve sahip çıkıyoruz? Kendimize kentli birey diyebiliyor muyuz?

Sorulan soruların cevabı düşünüldüğünde aslında hepimizin içinde yaşadığı kentte oralı fakat bir o kadar da yabancı olduğumuzu görebiliriz. Bir insan kendisini yaşadığı yere ne kadar ait hissederse o yerde o kadar mutlu ve huzurlu olur. Söz konusu durum insan ilişkilerinde de karşımıza çıkmaktadır. İnsan diğer insanlarla bir arada yaşamak, onları sevmek ve sevilmek ister. Sevme ve sevilmenin olmadığı yer insana sıkıntı verir ve bir süre sonra boğulmasına neden olur. Aidiyet duygusuyla insanların yaşadığı bütünleşme ihtiyacıyla birlikte kişiler milletler kurar, dernekler oluşturur, evlenir ve söz konusu duygu ile bağlı olduğu kişilere sadakat duyar… Aynı şekilde, kişi yaşadığı kente kendini ait hissettiği sürece o kentte mutlu olur, sorumluluk alır ve gelecek günlere daha umutla bakar.

Oralı fakat yabancısı olduğumuz kentimizde söz konusu yabancılık duygusunun giderilmesinde ve kent bilinci oluşturulmasında en önemli görev kuşkusuz ki yerel yönetimlerindir. Yerel yönetimler öncelikle tarih ve toplum kültürünü bireylere aşılamalı, bireyin içinde yaşadığı kentsel mekana ilişkin hak ve sorumluluklara yönelik farkındalık kazanmalarını sağlamalıdır. Özellikle korunmaya değer kültürel varlıkların yer aldığı kentsel çevrede, bu mirasın gelecek kuşaklara aktarılarak sürdürülebilirliğin sağlanması gerekliliğine yönelik farkındalık duygusu, bu çevrelerin korunması ve rehabilite edilerek sosyo ekonomik yaşama yeniden kazandırılması gerekir. Bizim yaşadığımız kentte korunmaya değer ve rehabilitasyon gerektiren o kadar çok yer var ki, farkındalık duygusu kazandırabilmenin yolu önce yerel yönetim olarak bu yerlere atılacak adımlardan geçmelidir.

Yine kentle ilgili verilecek her türlü kararda o kentte yaşayanların katılımı sağlanmalıdır. Bireyin, kendi kenti ile ilgili kararlarda söz hakkına sahip olduğunu bilmesi, kendisini kentli birey olarak saymasına aynı şekilde kendisini değerli görmesine ve bu ölçüde sorumluluk alarak sağlıklı kentsel yaşam için adımlar atmasına neden olacaktır. Ancak tüm bunların gerçekleşebilmesi için yerel yönetimlerin canla başla çalışması gerekmektedir. Kurulan derneklerle, sivil toplum örgütleriyle bireyin kentine aidiyet duygusu geliştirilmelidir. Aksi takdirde “Ben bu kentin yabancıyım” cümlesi çığ gibi büyür. Sevgi ve ait olma duygusundan yoksun olan bir toplumun, kendini gerçekleştirmesi beklenemeyeceği gibi, kenti adına anlamlı ve yararlı işler yapması da beklenemez.