“HANAYIN GÖLGESİNDE İŞLERDİK”… “Kalem örmeyi nenemin yanında öğrendim. Beş yaşındayken nenemin yanına oturur, ben de işlemeye çalışırdım. Hiç unutmam, altı yaşında sele yapıp satmıştım. Daha sonra da devamlı örüp satardım. Eskiden, komşular, genç kızlar toplanırdı ve hanayın gölgesinde işlerdik. Hangimiz daha erken bitirecek diye yarışırdık”
“KALEMDEN HERŞEYİ YAPARIM”…“Ben, kalemden her şeyi yaparım, kendim de yaratırım. Örneklerini de kafamda canlandırarak yaparım. Köfün, ekmeklik, meyvelik, çamaşır sepeti, sepet, sele yapar, üzerlerine de isim yazarım; her şeyi isteğe göre yaparım. Eskiden çok bebek yuvaları yapar satardım, günümüzde pek istek yok ama isteyen olursa da yaparım”
Kıbrıslı Türk kadınının boş zamanlarını değerlendirirken özgün motifleri bir araya getirerek köfün, sele, sesta paneli sini, sofra, gibi adlarla tanımlanan sap örgülerine, yerel olarak kalem örücülüğü deniyor. Günümüzde en iyi sestalar Serdarlı’da yapılıyor. Serdarlı dendi mi akla sesta ve köfün geliyor.
Kalem örücülüğünün ustalarından 62 yaşındaki Ayşe Yorgancı, bu işi 5 yaşında ninesinden öğrendiğini, 6 yaşında “sele” yapıp sattığını söylüyor.
Geçmişi anlatırken duygulu anlar yaşayan Ayşe Yorgancı, kızların toplanıp, hep birlikte, büyük bir keyifle kalem örücülüğü yaptıklarını söylüyor; günümüzde ise genç kızların bu işe hiç merağı olmadığından yakınıyor.
Kendi gelinine köfün, sele yapımını öğrettiğini anlatan Ayşe Yorgancı, “Keşke isteyen olsa da öğretsem. Seve, seve öğretirim” diyor.
Kalem örücülüğünden köfün yapan Ayşe Yorgancı ile yaptığımız söyleşi şöyle:
Soru: Bizlere kendinizden bahseder misiniz?
Yanıt:1956 yılında Serdarlı’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra 16 yaşında nişan oldum ve 17 yaşında evlendim. Üç oğlum ve üç torunum var.
Soru: Kalem örmeye nasıl başladınız?
Yanıt: Kalem örmeyi nenemin yanında öğrendim. Beş yaşındayken nenemin yanına oturur, ben de işlemeye çalışırdım. Hiç unutmam, altı yaşında sele yapıp satmıştım. Daha sonra da devamlı örüp satardım. Eskiden, komşular, genç kızlar toplanırdı ve hanayın gölgesinde işlerdik. Hangimiz daha erken bitirecek diye yarışırdık”.
Soru: Kalemleri nasıl temin ediyorsunuz?
Yanıt: Biz çiftçilik yaparız, kalemleri kendimiz ekeriz. Kalem buğdaydan olur. Bol yağmur isteyen bir buğdaydır. Ciberunda, bol yağmur olursa, daha güzel ve boyları uzun olur. Köfün yapımında da buğdayın uzun olması daha iyi ve daha güzeldir. İşlemesi de daha kolaydır. Ağını bulur, başağından tutarak keseriz. Daha sonra başaklarını kırarız ve ıslatıp işleriz.
Soru: Renklendirme işleminden de bahseder misiniz?
Yanıt: Boyalar, Rum tarafından ve Türkiye’den, Hatay bölgesinden gelir. Bunun bir araştırmasını yaptım. Türkiye’nin kökboyası bizim için çok uyumludur. Büyük bir kazanın içerisinde ısıtırız suyumuzu, küçük küçük demet şeklinde bağlarız kalemlerimizi ve içerisine boyamızı atar, bir saat kaynatırız. Daha sonra çıkartıp kuruturuz, sonra da ıslatır işleriz.
Soru: Kalem örücülüğünden neler yapıyorsunuz?
Yanıt: Ben, kalemden her şeyi yaparım, kendim de yaratırım. Örneklerini de kafamda canlandırarak yaparım. Köfün, ekmeklik, meyvelik, çamaşır sepeti, sepet, sele yapar, üzerlerine de isim yazarım; her şeyi isteğe göre yaparım. Eskiden çok bebek yuvaları yapar satardım, günümüzde pek istek yok ama isteyen olursa da yaparım.
Soru: Yaptığınız ürünler daha çok kullanım, yoksa süs amaçlı mı kullanılıyor?
Yanıt: Kullanım amaçlı da satarım, ama, daha çok süs, dekor olarak kullanılır.
Soru: Kalem örücülüğünü başka birine de öğrettiniz mi?
Yanıt: Ben gelinime öğrettim. Keşke isteyen olsa da öğretsem. Seve, seve öğretirim.
Soru: Bir köfünün ömrü ne kadardır?
Yanıt:25 – 30 sene kullanılabilir. Yeter ki ıslak yerde tutulmasın.
Soru: Eski ile günümüzü kıyaslayacak olursak, neler anlatabilirsiniz bizlere?
Yanıt:Eskiden insanlar daha çok muhabbetliydi, şimdi o muhabbet yoktur. Ben hatırlarım çocukluk dönemimizde, kızlar toplanırdık ve oturur işlerdik. Şimdi günümüzde yoktur. Herkes evinde işler şimdi. Gençlerimizin de pek merağı yoktur el işlerine, ama bizim dönemimizde öyle değildi.